İSLAM MERKEZİ

TEMİZ KALBLİ FAKİRİN HACCI

Vaktiyle Bağdad şehrinin hâli vakti yerinde olanları hacca gitmek niyyetiyle hazırlığa başladılar. Şehirde fakir fakat tevekkül sahibi sâlih ya'nî haramlardan kaçan dinin emirlerine tam uyan bir kimse vardı. Bu kimse kendi kendine:
•Onların malı mülkü varsa benim de Allahü teâlâya ve Ha-bîbine çok muhabbetim var. Bu muhabbetin hürmetine Rabbim beni yolda bırakmaz, diyerek onlarla beraber yola çıktı.
Hac kafilesinde olanlar, bu zâtın bineksiz, azıksız olarak hac yolculuğuna çıktığını görünce şaşırdılar. Bir komşusu dedi ki:
•Hayrola komşu, yolculuk nereye?
•Allah nasîb ederse hacca gidiyorum.
•Bak herkesin bineği var, yol parası ve azıkları var senin bir şeyin yok böyle uzun yola nasıl çıktın?
•Allahü teâlâ Razzâk-ı âlemdir, yarattıklarının rızıklarını ve*ıklanna kefil olmuştur. Rabbim beni yolda koymaz.
Komşusu, fakirin bu sözlerine gülüp alaylı bir şekilde kendisine bakıp birşey söylemeden oradan ayrıldı. Bir daha da hiç karşılaşmadılar.
Fakir kimse, Allahü teâlâya tam tevekkülü sebebiyle sağ-, salim, Mekke'ye vardı. Tavafım yaptıktan sonra, geri döndü. Yolda, aynı komşusu ile karşılaştı. Komşusu sordu:
•Kâ'be-i şerifi tavaf yapabildin mi?
•Elhamdülillah Rabbim bana bu ni'meti nasîb etti.
Komşusu bu saf kalbli fakir ile alay etmek istedi.
•Peki, sana berât verildi mi? Ya'nî Allahü teâlâ senin günahlarını affettiğine ve haccını kabul ettiğine dâir senet verdi mi?
•Hayır, bu söylediğin nasıl bir şeydir?
Alaycı kimse cebinden rastgele bir kâğıt parçası çıkartarak fakire gösterdi:
•İşte böyle bir senet. Burada günahlarımızın affedildiği yazılıdır.
Fakir, buna kanıp ağlıyarak geri döndü. Yolda karşılaştığı kimselere de niçin geri döndüğünü anlattı. Herkes hâline gülüp geçti.
Fakir, uzun yolculuktan sonra Kâ'be-i şerîfe varıp, ağlıyarak hâlini bildirdi:
•Ey âlemlerin Rabbi olan Al-lahım! Sen herşeye Kadirsin. Diğer hacılara Cehennemden azâd edildiklerine dâir berât vermişsin! Benim berâtım verilmedi. Yâ Rabbî beni bundan mahrum etme!
Bu şekilde sel gibi akan gözyaşı ile yalvardı. Sonunda bitkin hâle düşüp, kendinden geçti. Sonra bir kişi gelip dedi ki:Kaldır başını, ey Allanın te
miz kalbli kulu. Al şu berâtını da arkadaşlarına yetiş!
Fakir berâtını aldığı gibi sevinçle koşarak yola koyuldu. Allahü teâlânm izniyle, kısa zamanda arkadaşlarına yetişti. Komşusu yine alaylı bir şekilde sordu:
•Berâtını aldın mı?

•Evet aldım.
•Ver bakalım bir görelim.
•Al! Benimkini de seninkini yanına koy, bir zarar gelmesin Ben Ölünce, kabrime koyarsın!
Komşusu, berâtı görünce, şa'şırıp kaldı. Berât hiç dünya kâğıtlarına benzemiyordu. Dünya misklerine benzemiyen bir de kokusu vardı. Kokusundan mest olup kendinden geçerek atından aşağıya düştü. Kendine geldiğinde şöyle söyleniyordu:
•Çok yazık bana! Bütün ömrümü boşuna geçirmişim! Şu küçümsediğim, fakir komşumun tevekkülü ben de yokmuş. Keşke bende onun gibi Allahü Teâlâya sâdık kul olup onun kavuştuğu derecelere kavuşabilseydim