Zekât Nedir? Zekât, lügatta temizlemek, çoğalmak ve büyümek mânalarına gelir. İslâmî ıstılahta ise, şer'an zengin sayılan bir müslümanın, seneden seneye malının belli bir miktarını müslüman fakirlere Allah rızası için temlik etmesidir. (Temlik: Verilen zekâtı fakirin mülkiyetine geçirmesi demektir.) Kulların kulluktaki sadakatlarına delâlet etmesi cihetiyle, zekâta "sadaka" da denilmiştir. Ancak sadaka tabiri, zekâttan daha umumîdir. Vâcib ve nâfile tasadduklara da şâmildir. Zekât vermeye tezkiye, zekât verene ise müzekkî denilir. Zekâtın Hükmü Nedir? Zekât, İslâmın 5 rüknünden birisidir. Namaz, oruç gibi farz-ı ayındır. Ancak onlar gibi bedenle değil mâl ile yapılan bir ibâdettir. Hicretin ikinci senesinde farz kılınmıştır. Zekât, Kur'ân-ı Kerim'de 34 yerde zikredilmiştir. Farziyyeti, 6 yerde, namaz ile birlikte tekrar edilen şu âyet-i kerîme ile sâbittir. "Namazı kılın, zekâtı verin..." (El-Bakare, 43, 83, 110; en-Nûr, 56; Müzzemmil, 20; en-Nisâ, 77). Bu da İslâm'ın, dinî vecibeler içinde namazdan sonra en büyük ehemmiyet ve kıymeti zekâta verdiğini gösterir. Gerçekten de namaz, dinî hayatın direği, İslâmî yaşayışın te'minatıdır. Zekât ise, sosyal hayatın istinad noktasıdır. Namaz kılınmayan bir cem'iyette islâmî hayat ve dinî yaşayış zayıflayıp sönmeye yüz tutacağı gibi, İslâmın zekât emrinin tatbik edilmediği bir toplumda da ictimaî huzur, ferdler arasında birlik ve beraberlik, dirlik ve düzenlik sağlanamaz. Fakir ve zengin sınıflar arasında dayanışma ve yardımlaşma ortadan kalkar; sevgi ve saygı duyguları yok olur. Ferdler birbirlerine düşman hâle gelir. Günümüz toplumlarının hâli buna açık bir delildir. Şu halde namaz ve zekât, cem'iyette biri dinî, diğeri de içtimaî hayatı düzenleyici ana unsurlardır. Zekât, Fakire Zenginin Bir Yardımı mıdır? Zekât, zengin müslümanların fakir müslümanlara yaptıkları bir iâne, yardım ve sadaka değildir. Zekât doğrudan doğruya fakirin, zenginin malında olan bir hakkıdır. Kur'an-ı Kerîm'de bu husus şu şekilde belirtilmiştir: "Mü'minlerin mallarında dilencinin ve dilenmeyen fakirin bir hakkı vardır." (ez-Zâriyât, 19). Zengin, fakirin bu hakkını ödemek mecburiyetindedir. Zekâtı ödenmemiş bir mal, temiz ve helâl olmaktan çıkar; içinde gasbedilmiş, sahibine verilmemiş bir hak bulunan gayr-i meşrû' bir servet hâlini alır. Ne zaman ki malın zekâtı ödenir, o zaman mal temizlenmiş, gayr-ı meşrûluktan kurtulmuş olur. Resûlüllah Efendimiz bu hususu "Malınızı zekâtla temizleyin" buyurarak beyan etmişlerdir... Bu bakımdan zenginin, zekât verdiğinden dolayı fakiri minnet altında bırakmaya çalışması uygun bir davranış olmadığı gibi, zekât alan fakirin de zengine karşı bir eziklik ve zillet duyması, minnet yükü çekmesi asla söz konusu olamaz. Çünkü zekât onun öz hakkıdır. Zekât Vermemenin Cezası Nedir? Çok ağır mânevi müeyyideler vardır. Yüce Allah zekâtını vermeyenlerin kıyâmette çok büyük azabla karşılaşacağını haber vermektedir: "Kıyâmet gününde stok edilen altın ile gümüşün üzerleri Cehennem ateşinden kızdırılacak da bu mal biriktirenlerin alınları bunlarla dağlanacak ve onlara şöyle denilecek: İşte bu, (zekâtını vermeyip) stok etiğiniz paralar... Ve stok ettiklerinizin cezasını çekin." (et-Tevbe, 34). Âyet-i kerîmede zikri geçen stok, zekâtı ödenmeyen paralara şâmildir. Başka bir âyet-i kerîmede de şöyle buyurulur: "Allah'ın fazlından verdiklerini kullarından esirgeyenler için o malın hayır olduğunu zannetme. Belki o mal, onlar için şerdir. Kıyâmet gününde fakirlerden esirgedikleri o mal, onların boyunlarına halka yapılacaktır." (Âl-i İmrân, 180). Bu hususta bâzı hadîs-i şerîflerde de şöyle buyurulur: "Deve, sığır ve koyun sahibi bir müslüman, bu malların zekâtını ödemezse, kıyâmet gününde o hayvanlar dünyada olduklarından daha semiz ve daha büyük halde gelecekler ve herbiri boynuzu ile ona toslayacak, ayakları ile de çiğneyecek. Sonuncusu işini bitirince, birincisi yeniden toslamaya ve çiğnemeye başlayacak, tâ ki insanlar muhakeme edilinceye kadar..." "Cenâb-ı Hak, kime mal verir de zekâtını ödemezse kıyâmet gününde o mal sahibine, gözlerinin üzerinde simsiyah iki benek bulunan gayet zehirli ve (zehirinin te'esirinden başı) kel bir yılan şeklinde görünerek boynuna gerdanlık yapılacak. Sonra da iki çene kemiğini, yani avurdunu iki tarafından yakalayıp şöyle diyecek: Ben senin malınım, ben senin zekâtını vermeyip stok ettiğin servetinim..." Zekât Nasıl Verilir? İslâm şeâirlerinin en büyüklerinden olan zekâtın alenî olarak verilmesi efdaldir. Çünkü alenî olarak verilmesinde çevreye iyi örnek olma hususu olduğu gibi, zekâtı veren için de başkalarının sû'i zanlarından kurtulmak durumu bahis mevzuudur. Hem zekât, zengin için, kesin bir borç ve farîza olduğundan, edâsına riya da giremez. Halbuki nafile sadakalar öyle değildir. Onları gizlice verip, gösteriş ve faziletfüruşluk ihtimalinden kaçınmak daha faziletlidir. Zekât Ne Zaman Ödenir? Kuvvetli ve en sahih olan görüşe göre, üzerine zekât düşen mal ve paraların zekâtı, o mal ve paranın üzerinden 1 sene geçtikten sonra, fevren, yani, sene biter bitmez hemen verilmesi icabeder. Özürsüz olarak te'hir etmek câiz olmaz. Günahı muciptir. Diğer bir görüşe göre ise, zekâtın verilmesi fevrî değil, terahî üzerine farzdır. Yani sene nihayetinde hemen verilmesi lâzım değildir. Mükellef bunu hayatta bulundukça dilediği zaman edâ edebilir. Edâ etmeden ölürse, ancak o zaman günahkâr olur. Fakat bu görüş zayıftır. |
||
CA'FER B. EBİ TALİB (r.a) (?-8/629) Hz. Peygamber'in